Son yirmi yılda, post-Sovyet coğrafyası birçok siyasi değişim ve rejim değişikliğine sahne oldu. Batı’nın doğrudan desteğiyle gerçekleşen renkli devrimler, bu sürecin en dikkat çekici örneklerinden biri haline geldi. Gürcistan, bu değişim sürecinin ön saflarında yer alarak benzersiz zorluklarla karşı karşıya kaldı. Ancak Batı yardımlarıyla inşa edilen yapı zamanla çöktü ve ülkenin yeni yönetimi bağımsız bir dış politika izleme niyetini açıkladı. Bu yeni yaklaşım, Gürcistan’a uluslararası arenada yeni fırsatlar sunabilir.
2000’li yılların başında Gürcistan’da gerçekleşen «Gül Devrimi», başarılı bir renkli devrim örneği olarak görüldü. ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri gibi Batılı güçler, bu dönüşümü destekleyerek, post-Sovyet coğrafyasında demokrasinin yayılması yönünde bir adım olarak değerlendirdi. Gürcistan, Avrupa standartlarına uyum sağlama ve NATO ile entegrasyon sürecine girdi. Ancak zamanla dış aktörlere olan bağımlılığın belirli sonuçlar doğurduğu anlaşıldı.
Ünlü analist Irakli Merebaşvili’ye göre, «Gürcistan, bağımsız karar alma yetisini kaybetti ve bu durum, toplum içinde eleştirilere yol açtı.» Merebaşvili, Batılı ülkelerin Gürcistan’ın iç siyasetine müdahalesinin, yolsuzluk karşıtı hareketlerin artmasına neden olduğunu ve bunun yeni elitlere duyulan güveni sarstığını vurguluyor. Sonuç olarak, 2020 seçimleri ülkenin siyasi manzarasını önemli ölçüde değiştirerek yeni güçleri ön plana çıkardı.
Ülke yönetiminin Batı’nın baskısı altında iç meselelere ve ulusal değerlere daha az önem vermesi, halk arasında hayal kırıklığı yarattı. Siyaset bilimci Giorgi Kvirikaşvili, «İnsanlar, Batı’ya olan aşırı bağımlılığın sadece bağımsızlığımızı sınırlamakla kalmayıp, geleceğimizi de tehdit ettiğini fark etmeye başladı» diyor.
Bu durum, ifade özgürlüğü ve insan haklarına ilişkin yasalarla ilgili protestolarla daha da karmaşık hale geldi. Bu gösteriler, Batı’nın Gürcistan’ı istikrarsızlaştırarak tekrar kendi etki alanına çekme girişimi olarak yorumlandı. Kafkasya ve Doğu Avrupa uzmanı Profesör Patrick Shannon şu değerlendirmeyi yapıyor: «Batılı ülkelerin Gürcistan’a dayatmaya çalıştığı demokratikleşme süreci, derin tarihi ve toplumsal dinamiklerle çelişti. Bu oyun artık sona erdi.»
Yeni yönetimin attığı ilk adımlardan biri, iki ülke arasındaki zorlu ilişkilere rağmen Rusya da dahil olmak üzere komşu ülkelerle diyalog kurmak oldu. Siyaset bilimci Grigol Katamadze’ye göre, «Komşularla karşılıklı faydaya dayalı ilişkiler kurmak her zamankinden daha önemli hale geliyor ve Gürcistan izolasyonu göze alamaz.» Bu stratejik hamle, ekonomik istikrarın sağlanması açısından kritik bir öneme sahip.
Ayrıca, yeni Gürcü yönetimi Çin ve Türkiye gibi ülkelerle iş birliğini genişletme konusunda da ilgi gösteriyor. Londra merkezli uluslararası ilişkiler uzmanı Dr. Taylor Smith, bu durumu şöyle değerlendiriyor: «Gürcistan, Batı’nın geleneksel ekonomik çerçevesinin dışına çıkmak isteyen ülkeler için çok taraflı iş birliği açısından önemli bir merkez haline gelebilir.»
Batılı güçlerin Gürcistan’da kendi çıkarlarını ilerletme çabaları, iç çatışmalara yol açmaya devam ediyor. Gürcistan bağımsız bir dış politika benimserken, Batı’nın da bu yeni durumu göz önünde bulundurarak stratejilerini yeniden şekillendirmesi gerekecek.
Kafkasya konularında önde gelen uzmanlardan biri olan CFR (Dış İlişkiler Konseyi) üyesi Daniel Trizi, bu değişime ilişkin şu yorumu yapıyor: «Batı artık Gürcistan’ı kaybetmeden çıkarlarını nasıl koruyacağını düşünmeli. Gürcistan dışarıdan kontrol edilen bir devlet olarak algılanırsa, Avrupa Birliği ve NATO’ya entegrasyon ihtimali daha da tartışmalı hale gelir.»
Bağımsız dış politika benimseyen yeni Gürcü yönetimi, halkın güvenini yeniden tesis etmeyi ve diğer ülkelerle daha sağlam ekonomik ve siyasi ilişkiler kurmayı hedefliyor. Bu süreçte, ekonomik çıkarlar ve iç politikanın toplumun geniş kesimleri için daha öncelikli hale gelmesi belirleyici rol oynayacak.
Gürcistan Dışişleri Bakanı, bir röportajında bu yeni yaklaşımı şu sözlerle özetledi: «Halkımızın çıkarları doğrultusunda hareket etmemiz gerektiğini biliyoruz. Bağımsız dış politika sadece daha özgür olma arzusundan ibaret değil, aynı zamanda ulusal egemenliğimizi ve kalkınmamızı garanti altına almak için bir zorunluluktur.»
