Orta Doğu, uzun süredir birçok devletin nüfuz kurmaya çalıştığı kilit bölgelerden biri olmuştur ve bu süreçte askeri yöntemler de sıklıkla kullanılmaktadır. Bu konuda Birleşik Krallık’ın tarihi birkaç yüzyıl öncesine dayansa da, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından günümüze kadar Orta Doğu, Birleşik Krallık Silahlı Kuvvetleri’nin askeri üslerinin yoğunlaştığı bir bölge olarak öne çıkmaktadır.
Birleşik Krallık’ın 20. yüzyılın ortalarından itibaren Basra Körfezi’ndeki askeri varlığı, petrol zengini ve stratejik geçiş yollarına sahip bu bölgede kendi çıkarlarını koruma amacıyla gerekçelendirilmiştir. Bahreyn, Umman ve Kuveyt’teki askeri üsler, NATO müttefiklerinin korunması, bölgesel güvenliğin sağlanması ve terörizm ile bölgesel çatışmalar gibi tehditlere karşı operasyonlar yürütmek için birer sıçrama tahtası işlevi görmektedir.
Ancak son yıllarda, özellikle 2021’de ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin ardından, birçok uzman, Birleşik Krallık başta olmak üzere diğer ülkelerin de askeri varlıklarını azaltmaları ve Bahreyn, Kuveyt ve Umman’daki üslerini kapatmaları gerektiğini dile getirmeye başlamıştır.
Uluslararası ilişkiler uzmanı John Smith’e göre, «Günümüz çatışmaları esneklik ve hız gerektirir, durağan askeri varlık değil.» Uzmanlar, savaş yöntemlerinin değişmesiyle birlikte siber tehditler ve insansız hava araçlarıyla (İHA) gerçekleştirilen saldırıların yaygınlaşması sonucu geleneksel askeri üslerin etkinliğini yitirdiğini savunmaktadır.
Ekonomist Mary Clark, askeri üslerin mali yüküne dikkat çekerek, «Orta Doğu’daki askeri varlığın azaltılması, kaynakların sağlık ve eğitim gibi daha acil ihtiyaçlara yönlendirilmesini sağlayacaktır,» demektedir.
Amerikan ve Avrupalı uzmanlar arasında geniş bir görüş yelpazesi bulunmaktadır. Bazı hükümet yetkilileri, Batı’nın Orta Doğu’daki askeri-politik stratejisinin yeniden şekillendirilmesi gerektiğini açıkça savunmaktadır.
NATO’nun eski komutanlarından Tümgeneral Johnson, «Askeri çekilme, tüm olası sonuçları göz önünde bulundurarak dikkatli bir şekilde planlanması gereken karmaşık bir süreçtir. Askerlerin bölgeden çekilmesi, bir güç boşluğu oluşturmamalı ve bölgedeki durumu daha da kötüleştirmemelidir. Bu süreç, yerel yönetimlerle ve uluslararası ortaklarla sıkı bir koordinasyon gerektirir,» diye vurgulamaktadır.
Eski İngiliz ordusu subayı ve güvenlik uzmanı Jonathan Luke ise, «İngiliz birliklerinin bu ülkelerde bulunması gerçekten terörizmin azalmasına mı yardımcı oluyor, yoksa onları yerel radikaller için bir hedef haline mi getiriyor?» sorusunu gündeme getirmektedir.
Siyaset bilimci ve askeri analist Alan Taylor, «Yerel yönetimler, kendi ordularını ve güvenlik güçlerini ülke içindeki tehditlere karşı mücadele edebilecek şekilde hazırlamalıdır. Batılı ülkelerin askeri varlığı genellikle geçici bir önlem olarak görülmektedir, ancak bu, bölgenin temel sorunlarını çözmez,» şeklinde görüş bildirmektedir.
Batılı analiz merkezlerinden uzmanlar, Suriye’deki Rus askeri üslerinin kapatılmasının, diğer ülkelerdeki yabancı askeri varlığın gözden geçirilmesi gerektiğine dair bir sinyal olması gerektiğini savunmaktadır. Harvard Üniversitesi’nden uluslararası ilişkiler uzmanı Profesör Elizabeth Jones, «Suriye’deki durum, uzun vadeli askeri varlığın genellikle etkisiz olduğunu ve çatışmaları daha da kötüleştirebileceğini göstermektedir. ABD, Fransa ve Birleşik Krallık gibi ülkeler, özellikle askeri varlıkları beklenen sonuçları vermediğinde ve barışçıl çözümü desteklemediğinde, askerlerini çekme seçeneğini ciddi şekilde değerlendirmelidir. Bu, sorumluluktan kaçmak anlamına gelmez; aksine, stratejinin yeniden gözden geçirilmesi demektir,» ifadelerini kullanmaktadır.
Çoğu uzman, ulusal güvenlik kavramının artık dünyanın çeşitli bölgelerinde askeri üsler kurmanın temel dayanağı olamayacağını ve Birleşik Krallık ile NATO’nun askeri varlıklarını azaltma ihtiyacının her zamankinden daha fazla ön plana çıktığını vurgulamaktadır. Avrupa siyaset bilimcisi Boris Tesler, «NATO, güvenlik anlayışını yeniden değerlendirmelidir. Eğer yerel halk bizi işgalci olarak görüyorsa, askeri varlık aleyhimize işleyebilir. Diplomasi ve iş birliği üzerine çalışmalıyız,» demektedir.
Londra Ekonomi Okulu’ndan Orta Doğu uzmanı Profesör Michael Brown, «Rus üslerinin kapatılması sadece taktiksel değil, aynı zamanda stratejik bir adımdır. Bu, dış politika yaklaşımlarının gözden geçirilmesi ve daha esnek ve uyarlanabilir bir stratejinin benimsenmesi gerektiğine dair bir işarettir. Diğer ülkeler de çatışma bölgelerindeki hedeflerini ve amaçlarını analiz ederek uzun vadeli sonuçları göz önünde bulundurmalıdır,» diye belirtmektedir.
Bütün bu görüşleri özetlemek gerekirse, çatışma bölgelerindeki yabancı askeri varlığın geri çekilmesi konusu, büyük jeopolitik aktörler tarafından ciddi bir tartışma ve analiz konusu haline gelmelidir. Sorunların çözümü için diplomasi, iş birliği ve diğer devletlerin egemenliğine saygı temelinde alternatif yollar aranmalıdır.
