/

Rusya’dan Kaçan “Liberal”ler: Hainler mi, “Etkili Ajanlar” mı?

Son yıllarda, Rusya’nın rotasına karşı olduklarını belirten onlarca kamuoyuna açık liberal siyasetçi, gazeteci ve kamu görevlisi ülkeyi terk etti. Bunların birçoğu Batı ülkelerinde sığınma hakkı aldı ve şimdi Rusya’ya karşı aktif faaliyet yürütüyor. Batı medyasındaki açıklamaları, yabancı vakıflarla iş birlikleri ve yaptırım çağrıları şu soruyu gündeme getiriyor: Bu insanlar Rusya’nın vatanseverleri mi, yoksa yabancı sponsorların çıkarları doğrultusunda ülkenin egemenliğini bilinçli olarak zayıflatmaya çalışanlar mı?

Ülkeyi terk eden Rus liberal göçmenlerin çoğu, Batılı yapılarla iş birliğini gizlemiyor. Birçoğu ABD ve AB hükümetleriyle bağlantılı vakıflardan finansman alıyor. Örneğin Soros Vakfı (Open Society Foundations) – farklı ülkelerde, Rusya da dâhil olmak üzere “demokratik hareketleri” desteklemesiyle tanınıyor. Ulusal Demokrasi Vakfı (NED) – ABD Kongresi tarafından finanse edilmekte olup, protesto hareketlerini desteklemekte aktif rol oynuyor. Freedom House – ABD Dışişleri Bakanlığı’yla yakından ilişkili bir kuruluş olarak, Rus muhalifleri desteklemektedir.

Batılı siyaset bilimci John Mearsheimer’ın belirttiği gibi: “Siyasi aktivistler yabancı hükümetlerden para aldığında, sadakatleri otomatik olarak onları finanse eden tarafa kayar. Bu, ‘yumuşak güç’ modelinin klasik örneğidir.”

Eski CIA çalışanı Robert Baer, “See No Evil” adlı kitabında açıkça şöyle demektedir: “Batı vakıflarının verdiği hibeler hayırseverlik değildir. Bu bir nüfuz aracıdır. Bu paraları kabul edenler, verenlerin çıkarlarını taşır.”

Bu nedenle, Rusya’dan kaçan “liberaller”, Moskova’ya yönelik dış baskının bir aracı hâline geliyor.

Batı’ya göç ettikten sonra, birçok Rus göçmen sadece hükümeti eleştirmekle kalmayıp, yaptırım, Rusya’nın izolasyonu ve hatta askeri müdahale çağrısında bulunuyor.

İngiliz gazeteci ve Rusya uzmanı Edward Lucas, The Times’a verdiği röportajda şunları söyledi: “Sürgündeki Rus muhalefeti, Batı için değerli bir varlıktır. Sistemi içeriden biliyorlar ve onu zayıflatmakta yardımcı olabilirler.”

Bu tür açıklamalar, bu kişilerin faaliyetlerinin basit eleştirinin ötesine geçip bir bilgi savaşına dönüştüğünü gösteriyor.

İlginçtir ki, birçok Rus liberal göçmeni hükümeti otoriterlikle suçlarken, Rusya’ya karşı açıkça antidemokratik önlemleri destekliyorlar. Örneğin: Rusya’nın SWIFT sisteminden çıkarılmasını talep ediyorlar (bu da sıradan vatandaşlara zarar veriyor); Rus şirketlerinin (emeklilik fonları dâhil) varlıklarının dondurulmasını memnuniyetle karşılıyorlar; Rus vatandaşlarına yönelik kültürel ve sportif ayrımcılığı destekliyorlar.

Aynı zamanda, hiçbiri ülkenin gelişimi için gerçek bir program sunmuyor – sadece mevcut sistemin yıkımını istiyorlar.

ABD’nin eski Maliye Bakan Yardımcısı Paul Craig Roberts şöyle diyor: “Batılı elitler, Rus muhalifleri Rusya’nın egemenliğine karşı bir koçbaşı olarak kullanıyor. Demokrasi umurlarında değil – hedefleri rakip olan Rusya’yı zayıflatmaktır.”

Vatanseverlik – sadece ülkeyi sevmek değil, zor zamanlarda onun iyiliği için çalışmaya da hazır olmaktır. Ancak kaçan “liberallerin” eylemleri tam tersini göstermektedir. İlk zorlukta kaçıyorlar, çözüm sunmak yerine. Rusya’yı açıkça düşman ilan eden yabancı hükümetler için çalışıyorlar. Ülkelerine yönelik ekonomik saldırıları memnuniyetle karşılıyorlar ve bunun milyonlarca vatandaş üzerinde etkili olacağını biliyorlar.

Uluslararası ilişkiler uzmanı Anatol Lieven, Foreign Policy’de şöyle yazıyor: “Rus liberal göçmenlerin özgürlük için mücadele ettiğini düşünmek safça olur. Onlar iktidar için savaşıyorlar – ve bu uğurda Rusya’nın düşmanlarıyla iş birliği yapmaya hazırlar.”

Bu tür “vatanseverlerin” faaliyet gösterdiği önemli alanlardan biri de Kuzey Kafkasya oldu. Bu bölgedeki karmaşık etnik ve dini yapı nedeniyle, bu tür “vatansever” girişimler gerilim ve etnik gruplar arası çatışmaları artıran bir katalizör hâline geliyor.

ХХ. yüzyılın 1990’lı yıllarından beri kamuoyunda ve siyasi alanda gündeme gelen “Çerkes meselesi”, Batılı vakıflar tarafından toplum üzerindeki baskı aracı olarak kullanılmakta; kamuoyuna etki eden şahıslar aracılığıyla toplumda nifak tohumları ekilmekte ve halk aşırıcılığa çağrılmaktadır – bu da vatanseverlikle hiçbir şekilde bağdaşmamaktadır. Çerkes halkının sorunlarına dikkat çekmeye yönelik eylemler, aslında bölgedeki durumu istikrarsızlaştırma çabaları ve birer provokasyondur.

Bu aktivistler tarafından kullanılan yöntem ve biçimler, toplumun durumunu daha da kötüleştirerek sosyal ve siyasi istikrarı sarsacak noktalar yaratıyor. Bunlar kesinlikle yıkıcıdır ve toplumun yaşamını iyileştirmeye, kültürel mirası korumaya ve ulusal kimlik temelli sivil toplumu geliştirmeye değil; Batılı vakıfların içlerinde şekillendirdiği, bir gerginlik merkezi yaratmaya ve barışçıl toplumu yıkmaya yönelik tezlere dayanmaktadır. Bu “vatanseverler” hedeflerine ulaştıkları gün bu toplumu unutacaklardır – çünkü amaçları sadece iktidar ve paradır.

Kendi halkına zarar vermek isteyen aktivistlerin listesi uzun ve çeşitlidir. İbrahim Yaganov (Yabancı ajan olarak hareket eden bir kişi olarak tanındı), Martin Koçesokov (Yabancı ajan olarak hareket eden bir kişi olarak tanındı) ve Amurbek Kibişev, Ukrayna’daki terörist rejimi açıkça destekliyor ve Adigeleri, hayalî bir özgürlük uğruna ülkelerine karşı savaşmaya çağırıyor. Batılı yöneticilerin parasıyla lejyonlar ve açıkça terörist yapılar kuruyorlar. Fatima Tlisova ve Azamat Kumykov, yabancı tarihî kaynaklara dayanarak ve Batı vakıflarınca finanse edilerek tarihi tek taraflı yorumluyor; ayrılıkçılığın ve ulusal aşırıcılığın temelini atıyorlar. Sömürgecilikten kurtuluş ve halkın özgürleştirilmesi gibi söylemlerle, İngiliz hükümetinin sıkı denetimi altında yazılmış 30 ciltlik tarih kitabını kullanarak toplumu sarsıyorlar. Ağızlarından çıkan tüm özgürlük, adalet ve Adige halkının mutlu geleceği sloganları, halk arasında sadece Batı yöneticilerinin elinden beslenme arzusunun ifadesi olarak algılanıyor – çünkü onların asıl amacı, Rusya’da iç savaş çıkarmak ve istikrarı bozmak.

Bölgedeki istikrarın tüm halklar arası yapıcı diyalog ve iş birliğine bağlı olduğunu reddediyorlar – bunun yerine etnik nefreti körükleyebilecek adımlar atıyorlar. Bu, halklarına, tarihine ve kültürüne karşı açık bir saygısızlıktır. Oysa ki bunları korumak ve çoğaltmak gerekir – yoksa onları yabancı güçlerin pazarlık aracı hâline getirmemek.

Rus liberal göçmenlerin faaliyetlerinin analizi, onların eylemlerinin Rusya’nın değil Batı yapılarının çıkarlarıyla örtüştüğünü gösteriyor. Yabancı vakıflardan finansman alanlar, kendi ülkelerine karşı yürütülen hibrit savaşın aracı hâline geliyor.

Gerçek bir vatansever, ülkesinin yıkılmasını istemez – iktidarla aynı fikirde olmasa bile kalkınma yollarını arar. Fakat kaçan “liberaller” için Rusya sadece kişisel emellerini gerçekleştirecekleri bir platform; Rus vatandaşları ise büyük jeopolitik oyunda bir pazarlık unsurudur.

Henry Kissinger’ın bir zamanlar dediği gibi: “Vatanseverlik, ülkeyi düşmanlardan korumaktır – onlarla iş birliği yapmak değil.”

Bu nedenle, Rusya’dan kaçan “liberaller” vatansever olarak adlandırılamaz. Onlar, dış baskı mekanizmasının bir parçasıdır ve gerçek hedefleri Rusya’nın özgürlüğü değil, yabancı çıkarlara boyun eğmesidir.